Mustafa Kibar ailesinin 200 yıllık balıkçılık geleneğini sürdürüyor.
Geçmişte bir balıkçı kasabası olarak bilinen Şile’nin en eski balıkçı ailelerinden olan aile altı kuşaktır balıkçılık yapıyor.
Aile ,1800’lerde büyük dedeleri Kibar Reis’in adı soyadı kanunuyla kendilerine soyadı olarak seçmiş. Kibar Reis, Trabzon-Sürmene’de başlamış balıkçılığa sonrasında oğlu Haşim Reis, onun oğlu Emrullah Reis ve mesleği bugün devam ettiren Mustafa Reis’in babası Kadir Reis devralmış aile mesleği.
Haşim Reis, 1917’de ailesini toplayıp Şile’ye yerleşmiş, bazı akrabaları Garipçe’ye, bazıları Poyraz’a, kimisi de Rumeli Kavağı, Anadolu Feneri’ne denizin ve balığın olduğu noktaları tercih etmiş aile.
Mustafa Reis ,kardeşi Murat Bey, oğlu Kadirhan ve yeğeni Murathan ve diğer akrabalarıyla birlikte 10 kişilik bir ekiple balıkçılık faaliyetlerini yürütüyor. Şile’nin ve İstanbul’un en köklü balıkçılarından olarak bilinen ailenin teknelerinin üzerinde, ‘Kadir Reis Oğulları ve Torunları’ yazıyor. Mustafa Reis, babası Kadir Reis’in onlara devrettiği ekmek kapısına hürmeten hâlâ onun ismini kullanıyor.
Mustafa Reis, ortaokuldan sonra balıkçılık mesleğinde karar kılmış. Oğlu Kadirhan ise mimari okumuş. Ama o da balıkçılıkta karar kılmış… “Deniz, balıkçılık bir tutkudur, bizim kanımızda var deniz” diyor. Mustafa Reis, ailesi ona, o da oğluna asla balıkçı olması için baskı yapmamış. “Ama” diyor Kadir Reis, “Bu mesleğin tadını alan, ruhunda hisseden kolay kolay bırakamaz. Deniz sırdaşınız, balık dostunuz olur.”
Sudaki kabarcıktan balığın cinsini anlarım
“Biz balığa çıkarken rastgele deriz ya, bu söz çok şey anlatıyor. İnsan kısmetinde ne varsa onu yer, onu yaşar. Ama çaba gerekir. Kader gayrete aşıktır derler. Biz gayret ederiz. Rastgele diye atarız oltamızı. Gerisi kısmet… Ama işi büyüklerimizden öyle öğrendik ki, şimdi teknemizde radar da var ama ben bakmam. Büyüklerim gibi nerede balık olduğunu kokusundan hissederim. Denizdeki minik kabarcıklardan, dalgalardan altta hangi balık olduğunu sezerim. Bunlar hep meslek sırları… Yüzlerce yıllık geleneğin bilgi mirası.”
Oğlum mimarlık okudu ama balıkçı oldu
“Balıkçılık güzel olduğu kadar zordur. Cumartesi, pazarın yok. Sosyal hayatın yok. Hayatın deniz. Hava aydınlanmadan çıkıp, hava kararın- ca dönüyorsunuz denizden. Tabii ben de okumak istedim ama aklım başıma geldiği yaşlarda babamın meslekte yalnız kaldığını gördüm ve onun yanında olmak istedim. Ve geleneği sürdürdüm. Siyah önlüğümle balığa çıkardım. Ertesi gün yakam lekelenmiş diye öğretmenimden azar işitirdim. Balık kokardım buram buram… Kızım var bir de o endüstri mühendisi oldu. Oğlum mimarlık okudu ama bizim mesleğe aşık… Beraber çalışıyoruz.”
Şimdi dumansız kalkan zamanı
“1 Ağustos’ta kolyoz tutmaya başlardık, hayvan bitti. Bizim çocukluğumuzda vardı gitti, terk etti burayı. Ağustos’un 15’inde oltayla palamut tutuyoruz. 1 Eylül’de teknelerle tutuyoruz. 1 Eylül başlıyoruz Kasım 10’da bitiyor. Kasım’ın ilk haftasından sonra çinekop başlıyor, sarıkanat. Eskiden çinekop diyorduk. Şimdi kalkan başladı. Kalkan Nisan 15’e kadar devam eder. Kalkan iyi, bol bu sene. 300-400 arası kilosu. Yüzde 100 kazanıyor insanlar. Lokanta koymuş 1450 TL fiyat, pişmişine. Arada uçurum var bana göre. Balık dükkanları da öyle satıyor. Kalkanı da ağ atarak tutuyoruz. Kalkan ağı var. Kalkancılık yapıyoruz, yaptığımız işin en düzgününü yapmak isteriz. ‘Yapayım da olsun’ değil.”
Denizde elin iştedir ama ruhun derindedir
“Deniz insana kendi içine bakmayı öğretiyor. Elin işte ama ruhun derinliklerde… Denizde karşılaşabileceğin zorluklar belli. En fazla fırtına, dalga olur, balık tutamazsın. Ama İstanbul’da trafiktesin, kırmızı ışıktasın, kimseyi tanımıyorsun, araba mı vurdu, omuz mu attı? Ben İstanbul’a gittiğim zamana düşünüyorum insanlar nasıl yaşıyor diye bu stresle! Her an her şeyle karşılaşabiliyorsun.”
Kaptanlık ayrı reislik ayrı
“Kaptan demeyiz biz. Aşağılamıyorum ama reislik başka bir şey. Bayrağı nasıl tutuyorsan Reisliği öyle tutman lazım. Balık tutmasan da mürettebatını maddi manevi koruyacaksın. Fırtınada, zor durumda kendini ortaya koyacaksın.”