Türkiye’nin saygın tarihçilerinden Prof. Dr. İlber Ortaylı, EKOL Denizcilik Eğitim Merkezi’nde “Çaka Bey’den Günümüze Türk Denizciliği” konulu söyleşi gerçekleştirdi. Önemli armatörlerin, denizcilik sektöründen çalışanların ve deniz meraklılarının buluştuğu söyleşide Ortaylı denizciliğin Türkler için önemi anlattı.
Ortaylı şunları söyledi :
“Deniz filosu için 400 sene bekledik”
“Tarihte bizim denize ilk ulaşmamız 12’nci yüzyıldır. Bu tarihe kadar Türk Kavimlerinin denizle ilgisi yoktu, yalnızca göller ve nehirlerde imkanlar doğrultusunda faaliyet gösteriyorlardı. Asıl denizcilikle uğraşmaya başlamaları Akdeniz’e ulaştıklarında oldu. Bu da 12’nci yüzyıla tekabül ediyor. Sinop ve Alanya’da tersaneler inşa edilmiş, bir donanma üssü kurulmuştur. Büyük denizci devletlerle, kuzeyde Kırım, Ukrayna ve Rusya sahilleriyle, güneyde ise Akdeniz devletleriyle irtibat kurulmuştur. Fakat bu yıllarda hala etkin bir denizci devleti değildik. Kapsamlı bir deniz filosunun kurulması için 300-400 sene daha beklememiz gerekmiştir”
“Türk sultanlar ne zaman ki Karadeniz’de kontrolü ele geçirdiler, Akdeniz’in doğusunu aldılar, asıl faaliyetler o zaman gerçekleşmeye başladı. İlk denizcilik okulları ne ilginçtir ki ilk olarak Anadolu yerine Midilli, Sakız gibi adalarda kurumuştur. Hatta Barbaros Hayrettin Paşa, kardeşi ve babasıyla böyle bir denizcilik okulu işletiyordu. 19’uncu yüzyıla kadar denizciler bunlar gibi okullarda yetişti”
“Yürütülen gemiler bugünkü gibi değildi”
“Osmanlı İmparatorluğu Donanması 16’ıncı yüzyıla gelindiğinde zaferler kazanıyor, başarılar elde ediyordu ancak gemiler hala yetersiz düzeydeydi. Mesela bugünlerde hala tartışılan bir mesele var ‘Fatih gemileri nasıl karadan yürüterek denize indirmiş?’ diye. Bazıları bu olayın gerçek olmadığına inanır hatta. Buradaki hata günümüz gemileri gibi düşünmeleri. O zamanlardaki gemiler bu denli ağır yükler değillerdi, kaldı ki Fatih de koca kalyonlar yürütmemiştir zaten. D dönemde okyanusa uygun gemiler üretilmiyordu. Denizcilik Akdeniz üzerinden ilerliyor, bu sebeple daha küçük gemiler inşa ediliyordu ve Fatih’in karadan yürüttüğü gemiler de bu gemilerdir.”
“Türklerin denizde bulunması insanlık için gereklidir.”
“O dönemin okyanus denizciliği bir efsane halinde kalmıştır, Çin’in devasa bir gemi inşa ettiğiyle ilgili hikayeler anlatılır ancak yeterli kanıtlar yoktur bu konu hakkında. O dönemin etkin denizcileri İtalyanlar, Mısırlılar,Yunanlar ve Fenikelilerdi. Zaten denizcilik kavramlarının büyük bir kısmı da İtalyanca’dan gelmektedir. Ama bugün, büyük bir iftiharla söylemek gerekir ki Türkiye bu büyük isimler arasına girmeyi başarmıştır. Akdeniz’de, Doğu Akdeniz’de büyük bir bahri kuvvettir. Bu sebeple tarihten bugüne değin belli kişiler ve topluluklar, malum ya da namalum sebeplerle bu bahri kuvveti çökertmeye çalışmış ancak başaramamışlardır. Gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki; Türkiye Akdeniz’de bulunması şart bir güçtür. Son zamanlarda yaşanan Filistin olayı bunu kanıtlar niteliktedir. Bir Türk olarak değil, bir insan olarak söylüyorum bunu, Türklerin denizde bulunması insanlık için gereklidir. Bizim bu denizlerden çekilmemiz yalnız Türkiye için değil, bu denizlere kıyısı bulunan diğer ülkeler için de sükunetin ve barışın bozulması demektir.
12’nci asırdan sonra Türkler yavaş yavaş Ege kıyılarına çıkmaya başladılar. Bizim Beylikler Devri dediğimiz dönemde-henüz İzmir alınmamış, çevresinde kurulan Beyliklerde denizcilik faaliyetleri yürütülürken- önemli bir denizcimiz çıkıyor ortaya, Çaka Bey. Ben Çaka Bey’in Akdeniz denizciliği için önemli bir kişi olduğunu savunmam fakat onun önemi, bahri harbi öğrenmesinden gelir. Muhteşem başarılara imza atmamış da olsa o dönem Türk Denizciliği için önemli bir gelişimin öncüsüdür”
“Türkiye denizciliği bu topraklarda kendisi yaratmış ve kendisi öğrenmiştir”
“Türkiye denizciliği bu topraklarda kendisi yaratmış ve kendisi öğrenmiştir. Bugünlerde işletilen Mersin Limanı, Samsun, İskenderun ve diğer limanların kurulumu 20’nci yüzyılda gerçekleşmiştir. Bundan öncesinde kıyıların uygun olmayışından bu faaliyetlerde zorlanılıyordu. Aynı şekilde, biz denizciliği 15’inci yüzyılda öğrenmeye başladığımızda Venedik’ten bir tersane uzmanı çıkarmamız mümkün değildi. O dönemin tersane ustalarının hepsi İtalya’da, Venedik’te bolluk içinde yaşayan ancak dünyanın esiri insanlardı, İtalya’dan çıkmaları mümkün değildi, bilginin dışarı sızmasından korkuyorlardı. Fakat bilinen bir gerçektir ki Osmanlı o dönem birkaç tersane ustasını kaçırmayı başarmıştır.
Osmanlı döneminde denizcilik hem Osmanlı, hem de dünya için izole bir meslekti. Örneğin o dönemde kurulan tersanelerin yanında yalnızca o tersanelerdeki tamir işlerinde kullanılması için taş ocakları vardı. Aynı şekilde diğer devletler Osmanlı’ya yelkenler için keten, ipek, halat ve benzeri şeyleri vermezlerdi, biz de onlara vermezdik. Bu dönemlerde sadece denizcilerin tüketmesi için yetiştirilen pirinçler vardı tersane bölgelerinde.
Türklerin Akdeniz’de kuvvetlenmesi, Tunus, Mısır ve Cezayir’i kontrol altına almasından sonra Yavuz sultan Selim’e aittir. Barbaros Hayrettin Paşa gibi başarılı Türk denizcilerinin hepsi Yavuz döneminde donanmada genç komutanlardır.
Bahri kuvvetlerin güçlenmesinin ikinci ve son ayağı da II. Mahmud dönemindedir. Navarin Deniz Muharebesi’nde yaşadığımız bozgundan sonra buharlı gemilere geçiş başlamış, donanma yeniden düzenlenmiştir”
“Adalarımızı savunacak donanma gücümüz yoktu”
“Donanmanın gerilemesi ise II. Abdulhamid dönemine dayanır. Ne yazıktır ki İtalyanlar ve Yunanlar adalarımıza saldırdıklarında zırhlı gemileriyle, adalarımızı savunacak donanma gücüne sahip değildik, elimizde doğru düzgün gemi yoktu. Şimdilerde çok konuşulur ‘adaları biz verdik’ diye, öyle bir şey yok. Lozan’da bahsi geçmeyen bir meseledir. Yalnız tek bir adayı geri alma şansımız vardı ama o dönem o adaya gideceğimiz şehir hatları gemimiz bile bulunmuyordu.
Kurtuluş Savaşı’nda kazandığımız Çanakkale Cephesi’ndeki zafer de, dikkatinizi çekerim, bir deniz harbi değildir. Deniz-kara arasında savaştır, askerlerimiz İngiliz donanmasını karadan bombalayarak batırmıştır. Bunun için ‘Çanakkale geçilmez’ bir slogan değil, bizzat İngiliz raporlarında geçen bir sözdür. Gelibolu yarımadasının da coğrafi avantajıyla kazanılmıştır bu savaş.
Türk donanmasının teknolojik olarak kuvvetlenmesi Kıbrıs çıkarmaları dönemiyle olmuştur. Tabi arada ticari donanma da büyük bir şekilde faydalandı bundan. Donanma o dönemlerde hızlı bir şekilde teknik bakımda gelişmeye başladı, bu çok önemli. Ve o dönem Doğu Akdeniz’de askeri donanma ortaya çıktı. Bundan istifade ederek de bahri ve sivil denizciliğin geliştirilmesine odaklanıldı”
Günümüz denizciliği hakkında da fikirlerini belirten Ortaylı sektörü uyardı: “Maalesef günümüzde denizcilik hala turizm seviyesinde. Eğer denizciliğe gerekli önem verilmezse, at kültürümüzü kaybettiğimiz gibi, tarihinde denizciliğin büyük bir yeri olduğu Türk milleti de denizciliği unutacaktır. Denizciliğin lüks eğitimden çıkarılması şarttır, kesinlikle okul seviyesine indirilmeli ve teşvik edilmelidir. Nasıl basketbol, futbol gibi kulüpler bu kadar yaygınsa aynı şekilde yelkencilik, kürekçilik de bu şekilde teşvik edilmelidir. Üç yanı denizlerle çevrili bir ülkenin vatandaşlarının denizcilikten bu kadar uzak olması da çok üzücüdür”
Konuşmasının ardından EKOL Denizcilik’e daveti için teşekkürlerini ileten Ortaylı’ya saray püsküllü kehribar tesbih hediye edildi ve plaketi teslim edildi.