İTÜ Denizcilik Fakültesi Mezunları Derneği’nin 75. kuruluş yıldönümü nedeniyle başlattığı seminer zincirinin ilki, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde “Denizcilik Sektöründe Kadınlar ve Cinsiyet Eşitliği” başlığıyla yapıldı.
İTÜ DEFAMED Yönetim Kurulu Üyesi ve Öğretim Görevlisi Gizem Çevik’in moderatörlüğünü yaptığı seminerin açılış konuşmasını İTÜ DEFAMED Genel Sekreteri Avukat Kapt. Çağlar Coşkunsu yaptı. Coşkunsu konuşmasında şunları söyledi:
Kadınların eşitlik mücadelesini geriye atamayız
“İTÜ Denizcilik Fakültesi (YDO) Mezunları Derneği 75’nci Yıl seminerler zincirinin birincisine hoş geldiniz. Bu yıl derneğimizin kuruluşunun 75’nci yılı. Atlantik’te, Bakır gemisi ile seyir yapan genç zabitler, 7 Eylül 1947 tarihinde zabitan salonunda toplanmış ve rahmetle andığımız mezunlarımız Namık Asena, Naci Tansev ve Kemal Güldar bu birlikteliği 1940 yılının Ağustos ayının ilk haftasında kurulan YDO Mezunları Derneği’ne taşımışlardır. Derneğimizin kuruluşundan günümüze geçen 75 yılda mezunlarımız çok büyük değişimler yaşadı. Denizcilik tarihsel olarak erkek egemen bir alan olmuştur.Fakat yakın zamanda tarihsel bir tespit olarak kalacağına inanıyorum. Kadınlar denizcilikte bir çok zorlukla karşı karşıya kalmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme kapasitelerini tehlikeye atmadan günümüz nesillerinin ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Çalışma hayatında kadının rolünü ve eşitlik mücadelesini geriye atamayız. Kadınların geçmişte ve bugün verdiği mücadeleyi 8 Mart Kadınlar Gününü kutluyorum. Ufkumuzun her zaman aydınlık, rotamızın umut olmasını diliyorum.”
Kadın mezunlar sektörü anlattı
Seminerde İTÜ Denizcilik Fakültesi mezunu Dilruba Duygu Söylemez, Nilgün Bal, Gözde Turan Sarı ve Elif Karaman Sümer söz alarak sektörde yaşadıklarını anlattı. Konuşmacılar şunları söyledi:
Kas gücümüz az olsa da, düşünme yapımız daha kompleks
Dilruba Duygu Söylemez: “Aslında bugün için istatistiklerden oluşan, grafiklerden oluşan, ülkemizin, dünyanın, mesleğimizin, sektörümüzün kadın oranlarının, kadına yaptıkları eziyet, cinayet, işkence, mobing oranlarını gösteren karamsar bir tablodan bahsetmiştim ama biraz sosyal kültürel hikaye anlatmaya karar verdim. Tarihin başlangıcında toplayıcı avcı bir dönem vardı. Avcı toplayıcı dönemlerde, hala inanış odur ki, aslında avcılar erkekler çünkü maskülendiler. Toplayıcılar ise kadınlarmış. 2015 yılında Colombia Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar gösteriyor ki, aslında avcı toplayıcı toplumun yüzde yetmiş dokuzunda kadınlar sağlam, güçlü ve stratejik avcılardı. Ve farklı farklı aletlerin eğitimi konusunda da anne olmalarına rağmen rol almaktalardı. Ama ilk kırılma bir grubun diğer gruba ayrıcalıklı ve üstün gelmesini istemesi ile başladı. Mülkiyet ve iktidar hırsı öncelikle avdayken sakatlanan ve yaralanan erkeklerin, koordinasyon ve organizasyonda çoklu görev anlayışı olan kadınların baskılanmasını arzulaması ile başladı. Yaptıkları ilk iş erkeklerin kas gücünü ortaya çıkarıp, kadınların kabiliyetsiz oldukları bir alana ikna etmeye öncelikle erkekleri ikna etmek ile başladı. İşte tamda burada toplum ikiye bölündü.
Ayrıcalıklı hissetmek istiyorsanız, güç istiyorsanız, bir taraf güçsüz olmak zorunda.Savaşa giriyorsanız savaşın bir tarafı kaybetmek zorunda. Savaşın, kavganın kaybedeni olmaz. Ya kaybedersiniz ya daha çok kaybedersiniz. İşte bu şekilde hasta ve yaşlı, sakatlanan bir zihniyetin kurulduğu bir düzende kültürümüze, bugüne gelmemiz yedi kademe ile oluşuyor. Erkekler önce kadınları aslında kas gücünün zayıf olduğuna, yetersiz olduğuna ikna ederek başladığı ayrımcılık daha sonra kadınların çocuklarına doğru evrimleşmesiyle başlıyor. Daha sonra krallar, baronlar, peygamberler icat edilmeye başlanıyor. Ayrımcılık yetmiyor. İnsanların cinsiyeti bitti, toplumun yarısını ayrıştırdınız daha ne lazım. Fiziki özellikler var. Cilt rengi, dini inanışı, dini, hatta saç ve göz rengi, boy ve kilosu bile ayrımcılıkta masaya geliyor. Ve bu tüketim çağında toplumumuz artık ayrımcılığı markayı dış etkenlere kadar incelemiş durumda. Kadının dışlandığı bir toplum, bir dünya otomatikmen devre dışı kaldığı bir toplumdur.
Artık kas gücüne gerek yok
Denizcilik sektörüne gelirsek, sanayi devriminden sonra teknolojiye evrildik. Denizcilik sektöründe artık gemiler makineler ile ilerliyor. Hangi erkek bilekleri ile kısıp açıyor, kapatıp açıyor ki artık valfi. Hangi yük istif tablosunda bilgisayarı kullanmıyoruz. Kadınların erkeklerden farkı, kas gücü daha düşük olabilir ama beynimizdeki düşünme yapımız , düşünme becerimiz biraz daha komplex. Biz birlikte yol almadığımız sürece o yol bir yere gitmeyecek. Biz denizcilik camiasındaki kadınlar olarak burada oturan herkesi ve gelecekte denizcilikte ilerlemek isteyen kardeşlerimi biliyoruz ki daha çok gölgeli yollardan geçmek bekliyor.
Şimdi kendimden bahsedeyim. İTÜ Denizcilik Fakültesi 2011 mezunuyum. Mezun olduktan sonra 6 yıl denizde çalıştım. Güverte zabiti olarak, uzakyol zabiti olarak. Karada bir uluslararası firmada işe girdiğimde gemideki rütbemin karadaki ünvanıma kısa kalacağını söylediler. Uluslararası firmanın yöneticisi oldum. Oradan ayrıldıktan sonra arama kurtarmada, deprem konusunda, arama kurtarma çalışmalarında yeni bir arama kurtarmacı olmama rağmen İngiltere’den birinci adam olarak görev aldım. Burada denizcilik sektöründe, Elif kardeşim olsun, DEFAV olsun, DEFAMED olsun denizciliğin, kadınların ve komple mezunlarımızın öyle bir gücü varmış ki afet ve acil durumda bunu gördük. Ama normal işleyişte sanayide, şirketlerin gelişiminde dirsek dirseğe çalışıyormuyuz? Gemiye çıkmak istediğimizde kadınsın, gemide yükselmek istediğimizde kadınsın, yöneticiliğe gelmek istiyorsun kadınsın. Ben bunu biliyorum ama sizin bilmediğiniz şeyleri de biliyoruz ki, bugün kadın olarak aslında bunların hepsinin üstesinden gelebiliyoruz. Özetlersem ayrımcılık yapmak isteyene sadece cinsiyet değil, bunların hepsinin üstesinden gelebiliriz. Bireysel olarak ilerleyebiliriz. Tarihte güçlü erkekleri düşünür müsünüz ?Aklınıza gelen liderleri. Şimdi güçlü kadınları düşünün.. Sezar’ın bile bir bürütüsü var. Erkeklerin tamamı topluca hareket ederken, biz kadınlar hep yalnız kaldık. Hep kendi başımıza ilerledik. İşte özünde aslında bu yatıyor. Birlik olmak zorundayız. El ele vermek zorundayız. Toplumun yarısı biziz, öteki yarısı bizim eserimiz. Eğer biz birlik olmaz gelecek nesillere kendi bilgimizi aktarmazsak hiçbir yere varamayacağız. Sektörle ilgili asla yılmadan, umutsuzluğa kapılmadan ilerlemek zorundayız. Buradaki ağabeyler kapıları açtı. Biz kapıları açtık. Kapılar niye kapalıydı… İlk bunu sormamız gerek bence .
Gitme dediler ama gemiye çıktım
Nilgün Bal : “Gemi makineleri işletme mezunuyum. Yaklaşık 10 sene gemilerde çalıştım. Okuldan mezun olduktan sonra ben direkt karada çalışmaya başladım. YASA Denizcilik’in teknik departmanında teknik operatör olarak işe başladım. Fakat bu yaptığım iş beni tatmin etmeyince gemiye çıkmak istediğimi söyledim. Müdürüm deniz hayatının zorluklarından bahsedip karada daha iyi çalışabileceğim konusunda beni ikna etmeye çalıştı. Fakat ben bunu istemediğimi söyledim. ‘Ne yapacaksın. Yükseldin baş mühendislik için fırsat verileceğini mi düşünüyorsun’ dedi. O dönemde classsurveyor’ü olmayı düşündüğüm için ben classsurvüyorü olmak istiyorum dedim. Şuan bir kadına baş mühendis verecek şirket yok dedi bana. Ama gemiye çıkmamın önünde de durmadı. Gemiye çıktım. Her zaman destek oldu ve ilk baş mühendisliğim için bana fırsat veren kişide aynı kişidir. İkinci mühendislik ehliyetimi aldıktan sonra hiç tecrübem olmamasına rağmen şirket ile görüşmeye gittim. Teknik enspektör abimiz ikincilik direkt sana verdik ama hiç umutlanma biz sana başmühendislik vermeyeceğiz dedi. Ben de sen vermeyebilirsin ama ben alırım dedim. Şuanda o abimizin yerinde karada enspekstör olarak çalışıyorum. Bu ağabeylerim gerçekten bana çok destek oldular. Ben her ikisini de anıyorum. Kendilerine minnettarım. Başka bir kadın zabit ile ilgili bir olay var. Bu arkadaşımız güverte zabiti, çok da sık yapılmayan bir manevrada muring manevrasında görev alıyor. Fakat hep tecrübesizlik ve bilgi eksikliği, hem de yanlış yönlendirmeler sonucunda gemide bir kaza yaşanıyor. Ve kaza sonucunda bir gemicinin bacağı kırılıyor. Çok ciddi bir şekilde. Bir gemicinin eli yaralanıyor. Bu olayın kök sebepleri araştırıldığında temel olarak halatların yanlış kullanımı, yanlış localardan geçirilmesi olduğunu buluyorlar. Zabit arkadaşımıza neden böyle bir operasyon yaptığı sorulduğunda şimdiye kadar hep köprü üstünde görev aldığını, aslında güverte ve manevrada görev almadığını söylüyor. Pozitif ayrımcılık yapıldığını anlatıyor şirkettekilere.
Ne pozitif, ne negatif ayrımcılık istiyoruz
Yabancı firmalarda, Hırvatistan’da Hırvat bir kadın stajyer iş başvurusunda bulunuyor. Hiçbir şirket kadın olduğu için işe almıyor. Hırvat basınının tamamını ayağa kaldırıyor. Tome firması kızı işe alıyor, çalışmaya başlıyor. Orada da pozitif ayrımcılık oluyor. Yine yaralanmalı kaza yaşanıyor. Bunları anlatmamın sebebi şu: Ben çok çalışarak emek vererek geldim bu konuma. Ama bana bu yolda çok destek olan, destek olmak istemeyen bir sürü insanla da karşılaştım. Pozitif ayrımcılık yapılmaya çalışılırken aslında bazı zararlar verilebiliyor. Bu nedenle biz denizde çalışan kadınlar olarak ne pozitif, ne negatif bir ayrımcılık istemiyoruz. Biz sadece eşit şartlarda çalışmak istiyoruz.
Dünya değişiyor. Yeni sistemler geliyor. Denizcilik sektörü son yıllarda çok ciddi kurallar yürürlüğe soktu. Şuanda en önemli konu yakıt kaynaklı salınımlar. Bu konuda bir sürü çalışmalar, seminerler, sempozyumlar düzenleniyor ve bütün dünya çapında bunlar yapılıyor. Biz denizci kadınlar olarak bu konularla daha fazla ilgileniyoruz. Sektörün bu alanında da daha fazla yer alır, gerekli eğitimleri alıp başarılarımızı ortaya koyacağımızı inanıyorum. Belirli tabuları yıktık. Kalan tabuları yeteneklerimizle, aklımızla yıkacağımıza hiçbir süphemiz yok. Yeni dünyaya en güzel şekilde ayak uydurarak, bu konuda birbirimize destek vererek kadınların sektördeki yerinin çok daha artacağına eminim. Eskiden gemilere zabitan yada mühendis kadın çıkması tartışılırken, şuanda üst düzey yönetici konumunda olan bir çok kadın avr. Kendi işini kurup bu alanda başarı gösteren bir çok kadın var. Ama istatiksel olarak bakıldığında hala yeterli değil. Genel olarak baktığımızda kamu sektörü ve özel sektörde her seviyede kadın yöneticilerin oranları toplam yüzde 12.2. Türkiyede ise orta ve üst düzey de kadın yönetici oranı yüzde 14.3 ve bu oranla 49 ülke arasında en son sırada yer alıyor.
Sizlerle bu sektördeki ilk çalışma hayatımdan bu günüde kadar yaşadığım kendi hikayemden ve başka kadınların hikayelerinden bazı anektotlar paylaştım. Şahsım adına motivasyonumu kıracak bir çok olay yaşasam da kendime inanarak ve idelallerime sadık kalarak özgüvenimi koruyabildim. Başkalarının ön yargıları benim ve benim gibi kadınların başarıları ile yerini olumlu yargılara bıraktı. Ancak cam tavan olarak adlandırılan dikey katmanlaşma halen dünyada aşılamıyor. Birleşmiş Milletler’in öne sürdüğü kadının güçlenmesi prensibi klavuzu yedi prensibi açıklar. İlki ise diğerlerinin süldürülebilmesi için olmazsa olmazıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği için üst düzey kurumsal liderlik sağlanması yani üst düzey yöneticilerin eşitliğine gerçek kılabilmek için motivasyonu gerekiyor. Sonra stratejilerin arasında yer almaları ve planlamaları ve hatta raporlamaları. Peki bu konuda ülkemizde neler yapılıyor? Denizcilik eğitimi veren kurumlarımız, kurumsalız diyen denizcilik işletmecilerimiz, bakanlık ya da müşteşarlık bu konuda ne gibi çabaları var. Elbette yapılan kurumlar mevcut. Bu kurumların başında çalıştığım YASA Holding bünyesidir. Bu konuşmam genç arkadaşlarıma motivasyon olsun..
Kadınların 3’te 1’i çalışma hayatında
Gözde Turan Sarı: ”2010 yılında YDO’dan mezun oldum. Önce bir süre denizde çalıştım sonra karada güverte enspektörlüğü yaptım. İki sene önce ayrılıp kendi firmamı kurdum. Denizcilik alanında sörvey hizmetleri veriyorum. Burada kadınların dünya genelinde karşılaştıkları zorlukları ele almayı ve denizcilik sektöründe çalışan kadınların mesleki gereksinimler nedeni ile bu zorlukları daha fazla yaşadıklarına vurgu yapmak istiyorum. Türkiyede son 25 yılda denizci kadınlar kendi sektörlerinde önemli adımlar kaydettiler. Ancak maalesef Türkiye’deki tüm kadın örgütleri için bunu söyleyemeyiz.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması durumun en bariz örneği. Bugünkü ortak sorun, gelişmekte olan 31 ülkede yapılan araştırmaya göre yoksulluk içinde yaşayan kadınların sadece yüzde biri çocuk bakım hizmetine erişebilmekte. Bu istatislik temel ihtiyaçlarda eşitsizliği göstermektedir bizlere. Türkiye’de de aynı veriye sahibiz. 2007 yılında 2 bin 760 çocuk sadece bakanlık desteği ile kreş, gündüz bakım evi ve çocuk kulübünden faydalanabiliyor. Devlete ait bu kurumlarda 100 çocuktan 1 tanesi yer bulabiliyor. Böyle bir yer de yok, imkan da yok. Türkiyede ön okul kayıt oranı yalnızca yüzde 29. Bu da ekonomik kalkınma ve iş birliği ortalamasının oldukça altında. Türkiye 0 – 2 yaş aralığında kreş gibi kurumlara kayıt oranını ise en alt seviyede. Belçika ve Danimarka’da yüzde 60’ın üstünde olan oran Türkiye de 0.9. Ailelerin kreşlere karşı güvensizliği yatmakta. Aileler haklılar. Her okula bir imamın atandığı, eğitim müfredatından evrimin çıkartıldığı, adalet saraylarında şeriat nidaları atılan bir dönemde bu bahsettiğimiz gündüz bakım evlerinin tarikatlardan soyutlanması ap ayrı bir başlık.
Türkiye de çalışma çağındaki kadınların sadece 3’te biri iş gücü piyasasında aktif. Yani yüzde 33.6. OECD ülkelerinin ortalaması yüzde 64. Türkiyede her 3 kadından bir tanesi sadece iş gücünde çalışıyor. Diğer iki kadın çalışmıyor. Çünkü bu ülkelerde örmek almamız gereken kamu destekleri var. Örneğin Lüksemburg hükümeti 1-4 yaş arasındaki tüm çocuklara haftada 60 saate kadar ücretsiz ve destekli çocuk bakımı sağlamakta. İzlanda ise her iki evebeyine uzun, genellikle devredilemeyen bir izin veriyor ve ortalama gelirin yüzde 80’ini İzlanda hükümeti karşılıyor. Türkiye’de kadınlara verilen 16 haftalık ücretli doğum izni İspanya’da babalara da veriliyor. Türkiye’de babaların doğum izni 5 gün. OECD ortalaması 4.3. Ortalamanın çok altındayız. Japonya’da bir baba maaşının yüzde 60’ını alarak bir yıl boyunca bebek bakımı için izin alabiliyor. Türkiye’de ise maaşının yüzde 60’ını bebek bakıcısına veren anneler işverene yaranamıyor, performans düşüklüğü ile suçlanıyor.
Kamu destekli çocuk bakımlarının eksikliği Türkiye’de bir çok ailenin evde bakıcı bulmasıyla çözüm bulmakta. Bakıcı eğitimi ve yeterliliği için Türkiyede bir standart olmayışı yetersiz pedagojik yaklaşıma sebep olmaktadır. AB ülkelerinde evde bakıcı almanız gerektiği zaman bunların alması gereken standart eğitimler var. Türkiye’de böyle bir şey yok. Çalışanlar kayıt dışı çalışıyor. Birçok bakıcı aynı zamanda bir anne. Türkiye’deki denizci kadınların bakış açısından düşünelim. Şimdilik sadece karada çalışan denetçileri, mühendisleri, operasyon müdürlerini, brokerleri, bir çok çalışan denizci var. Gemi tersane süreçleri. Gece yarısı kaza telefonları. Haftasonlarına denk gelen arızalar ve bunlara ek olan sık sık yurtdışı seyahatleri. Tüm bunları hepsinin cinsiyetlerine bakmaksızın eşit şartlarda yapabilmek için kamusal çocuk bakım desteğine ihtiyacı var bu kadınların. Kimse eşitlikten bahsetmesin yoksa. Şili, Hindistan, Mozambik ve Tayland gibi az gelişmiş olan ülkelerde bölgesel kreşlerin açılmasıyla edinilen faydalar raporlanmış. Sezonluk işçilerin yoğun olduğu bölgelerde gündüz bakımevlerinin kadınların iş gücünün arttılırmasında önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Hindistan’da Serbest Meslek derneği var. 1997 yılından bu yana 147 tane gündüz bakımevi açıyorlar. Sabah 7 den akşam 7’ye kadar 0-6 yaş çocuklara hizmet veriliyor. Bunların denetimi SEBAD’ın kontrolünde.
Denizcilik sektöründe çalışan kadınların yoğun olarak bulunduğu bölgeler Tuzla, Kartal, Levent, Koşuyolu. Denizcilik şirketlerinin yoğunlukta bulunduğu merkezi noktalar olarak seçildiğinde Türkiye’de denizci STK’lar ile birlikte dört adet bakımevi açılması, denetimlerin kamera ile ailelere açık yapılması, resmi izin olan 16 haftanın bitiminden sonra kadınların bir nebze eşit şartlarda işe dönmelerinin önünü açacaktır.
Burada amaç denetimi yapılan, çağdaş ve güvenilir eğitim kurumları ile denizci kadınların çocuklarına hizmet vermek. Denizci kreşlerinde pahalı doğumgünü yapmak yerine doğu illerindeki kardeşlerimize denizciliği aşılamak için projeler yürütülebilir. Mardin’deki kız çocuğu biz denizci kadınlar sayesinde hayatında ilk defa kadın kaptan ve mühendisler ile tanışabilir. Neden olmasın. Denizci kadınlar bir çok konuda öncü oldular. Bu konuda neden olmasın. Sonuç olarak kadının iş gücüne katılımını arttırmak, çocuk bakım hizmetlerine erişimi kolaylaştırmak ve çocukları denizle tanıştırmak için birlikte çalışmalıyız.
Babam kazanamazsın demişti
Elif Karaman Sümer: “İTÜ Denizcilik Fakültesi 2012 mezunu gemi makineleri işletme mühendisiyim. Fakülteye girmemi babam hiç istememişti. İnanmamıştı. Giremezsin, kazanamazsın ile başladı bu hikayem. Denizcilik alanında eğitimle kazandığım bilgi ve becerileri toplumun iyiliği için kullanma kararı aldım. Sivil toplum kuruluşlarındaki kadınlar sürdülürebilirlik konusunda önemli bir rol oynuyor. 6 Şubat’ta gönüllü olarak yardımlaşma faaliyetlerine katıldım. STK’lara giriş maceram bu şekilde başladı. Deprem sürecinde 1000 kişinin bulunduğu YDO kara grubundaki herhangi birisiydim. O gün herkes gibi ben de bir şeyler yapmak istedim. Denizcilik eğitimimi uzun yıllar süren satın almadaki deneyimim, çeşitli malzemeleri hedef noktalara taşıyacak faaliyetlere liderlik etmeme olanak sağladı.
Denizcilik mezunlarının dayanışma gücü hızlı organizasyon yeteneklerimizi öne çıkarttı. Çok şaşırtıcıdır ki bu organizasyonun arka planında etkin olanlar kadın mezunlarımızdan oluşuyor. Bu deneyim sadece yardım faaliyeti değil aynı zamanda toplumsal sorumluluk duygularımı daha da güçlendirdi. Bu sürecin ardından STK’lar içerisinde etkin bir rol alma kararı verdim. Cinsiyet eşitliği ve sürdürülebilirlik gibi konularda STK’lar aracılığı ile toplumsal farkındalığa arttırmaya ve değişim yaratmayı amaçlayan denizci kadın olarak bu yolculuğa çıktım. Kendimi DEFAV’ın içinde buldum. Vakfa giren ilk kadın değil ama yönetimdeki ilk kadınım. STK’lar içinde kadınların daha fazla temsil edilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini güçlendirmenin önemli bir yoludur. Kadınların daha fazla ispatlamaya ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Bu zamana kadar yeterince başarı elde ettik. Asıl önemli olan sürdürülebilirlik için ne yapmak gerekiyor..
GEMİMO’nun YAKAMOZ sempozyumundan bahsetmek istiyorum. Sempozyumun amacı başta kadın denizci üyelerinin bir araya gelerek kız öğrencilerin staj sorunlarını çözmek oldu. Bu organizasyona 50’den fazla konuşmacı ve 2 binden den fazla sektör temsilcisi katılmıştır. Diğer proje Yetenek Dalgaları. Programa katılan ilk 25 öğrencinin tamamı kadınlardan oluşuyor. Denizcilik endüstrisinin kadın çalışan yüzdesinin az olması (yüzde iki ) sektörün önündeki sorunu benden biri olarak değerlendiriliyor. Bu projenin sonunda oranın 2030 yılında yüzde 20’ye artması öngörülüyor. DİTAŞ’ın kadın denizciler bursu var. Denizcilik fakültesini seçen öğrenciler için kendileri 4 yıl boyunca burs imkanı sağlıyor. Aynı zamanda kız stajyerlere staj yapma fırsatı da sunuyor kendileri. Sektörde tecrübe kazanma şansı elde ediyorlar bu şekilde.
WISTA Türkiye diğer bir örnek. Derneğin her yıl 8 Mart’ta düzenlediği gala yemeği gibi etkinliklerle burs fonu oluşturuyorlar. Bunu 15 senedir yapıyorlar. 2009 yılında 11 öğrenci ile başlamışlar. Şuan (2023 yılına kadar )150 öğrenciye tek seferlik 7 bin 500 TL olacak şekilde imkan sağlıyor. 150 kız öğrenci denizcilik mezunu. Okul fark etmiyor.
Bu kurumda çok yeniyim. 98 öğrencimize başlatmış olduğumuz depremzede öğrencisine burs kampanyası var. Biz bu kampanyayı ağabeylerimin desteği ile bu senede başlattık. Bu sene toplamda 123 İTÜ Denizcilik Fakültesi öğrencisine burs verme imkanı buluyoruz. Vakfımız cinsiyet ayrımı yapmaksızın ihtiyaç sahibi öğrenci ve mezunlarımıza yardımını esirgememekte. Denizci kadınların çocukları için gündüz bakımevi gerçekten çok güzel bir proje olacak. Denizcilik Genel Müdürlüğü’nün fırsat eşitliği ve iyi niyet protokolü. Burada lisans düzeyinde eğitim veren üniversitelerde eğitim veren kız öğrencilerimize mevzuat gereği zorunlu deniz stajı bulunmaktadır. Önde gelen denizci şirketlerimiz ile bu protokol 3 yıl önce imzalanmıştır. Şuan devam ediyor.
Bu firmalar YASA Holding, YASA Tanker gibi denizci kadın alan firmalardan oluşuyor. Denizci çalıştırmayan bir çok denizcilik firması var. Hep birlikte kadınların gücünü keşfetmek, toplumsal cinsiyet eşitliği için çaba göstermek ve daha güzel bir dünya inşa etmek adına bu yolda ilerlemeye devam edelim. Bazı kurumların kadınlara yönetici sıfatında değil de yan rol eğilimde verdiği gibi numunelik bir yaklaşım sergileme gerçeği ortadadır. Biz kadınların yeteneklerini etkili şekilde kullanarak hak ettikleri yerlere ulaşabildiği aşikardır. Unutmayalım ki eşitlik ve sürdürülebilirlik toplumumuzun daha güçlü ve adil bir şekilde ilerlemesi için kritik öneme sahiptir. Birlikte çalışarak biz kadınların asistanlık gibi sınırlı rollerle sınırlı olmadığını kanıtladıkları, yeteneklerini sergileyebilecekleri ve hak ettikleri yerlere ulaşabilecekleri bir gelecek inşa etmeye devam edelim.
Şirketimin yüzde 50’si kadın
Konuşmaların ardından İTÜ DEFAMED Başkanı Kapt. Ufuk Teker katılımcılara teşekkür etti. Ufuk Teker yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Bir eksiklik olarak gösterilmesi, kadın olmanın ayrımcılık yapılması zaten başından beri karşı olduğumuz bir şey. Derneğimizde üç bin civarında mezunumuz var. Bunun içerisinde her türden makinecimiz ve güvertecimiz var. Erkek, kadın, yaşlı, genç, mezuniyet yıllarına göre hiçbir ayrım yapılmıyor. Denizcilik sektörü perspektifinden bakınca, kadınların zafiyetlerinden ziyade sektörün belli bölgedeki dominasyonları bizi mutlu ediyor. Aslında ben pozitif ayrımcılığa da karşıyım. Hak ettiğini kadınlar elde ediyorlar. Benim şirketin yüzde 50’si kadın. İnsan kaynakları ve hasar bölümünün yöneticileri kadın. Altı departmanın iki departmanında kadınlar yönetici. Yöneticileri olarak erkek kadın ayrımı yapmıyoruz. Kadınlara eşit haklar tanındığını düşünüyorum. Kadın mezunlarımız inanılmaz başarılı. Bir çok tabuyu yıktılar. Kadın mezunların kötü olaylarla anılmasını istemiyorum. Gelecekte bayrak devir alıp temsil etmelerini istiyorum. İzmir DEFAMED’e yakın zamanda kadın aday başvurdu ama kazanamadı. Bu demek değil ki kazanamayacak, yönetici olamayacak. Biz bunları hiç garipsemeden kabul ediyoruz. Başarılarınız için tebrik ediyorum ve sizleri kutluyorum.”